Kansere yakalanan kişi dört aşamadan geçer: İnkar, isyan, psikolojik pazarlık ve depresyon!

Bu sözler Türkiye'de kanser hastalarına özel psikiyatrik yardım veren bir doktora, Prof. Dr. Sedat Özkan'a ait. Hastaları arasında ben de varım. Muayenehanesinde kendi bastırdığı broşürlerde gördüm bunları. Aynı sözlere google'da "Sedat Özkan" diye aratınca da rastlayabilirsiniz. Ama ben sizi bu zahmetten kurtaracağım ve Vatan Gazetesi'nden Elif Ergu'nun Sayın Özkan'la yaptığı ropörtajı kopyala-yapıştır yapacağım. Çünkü bu konu çok önemli. Savaşın ana cephesi burası diyebiliriz hatta...

Kanserlilere özel psikiyatrist

Bilmem biliyor musunuz, yalnızca kanser hastaları ve yakınlarına psikiyatrik yardım veren doktorlar var. Ve bu işi Türkiye'de başlatan kişi Prof. Dr. Sedat Özkan. Özkan, tıbbi rahatsızlığı olan hastalara psikiyatrik tedavi uyguluyor. O, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi, Konsültasyon-Liyezon Psikiyatrisi ve Onkoloji Enstitüsü Psikososyal Onkoloji Bilim Dalı Başkanı. Bu kelimeler size çok şey anlatmayabilir. Kısaca özetlemek gerekirse Konsültasyon-Liyezon Psikiyatrisi, fiziksel rahatsızlığı olan hastalara verilen psikiyatrik hizmet demek Psikososyal Onkoloji ise kanser hastalarına verilen psikiyatrik hizmet. İnsanın bedeniyle bir mücadeleye girmesine neden olan kanser üzerine bir sohbet okuyacaksınız şimdi.

* Psikoonkolojinin Türkiye'deki kurucususunuz. Her kanser hastası kanser olduğunu öğrendiğinde çöküş yaşıyor fakat psikiyatrik bir yardıma ihtiyacı olduğunu anlamayabiliyor. Siz nerede nasıl müdahale ediyorsunuz?
Psikoonkoloji, kanserin ortaya çıkmasında etkili olan psikolojik faktörler ve kanser hastasında ortaya çıkan psikolojik ve psikiyatrik sorunların tanısı ve tedavisiyle uğraşan bir bilim dalı. Akıl hastanesi psikiyatristinden farklı bir iş yapıyoruz. Kanser hastalarının yüzde 57'sinde tedavi gerektirecek psikolojik değişiklik yaşanıyor.

* Kanser teşhisi konulduktan sonra kişiye kanser olduğunu söylemek ya da söylememek, hangisi doğru? Kişiye söylemeyip ailesine söylemek, bu mu tercih edilmeli?
Felçten kalp krizine yoğun bakımdan cerrahi tüm girişimlere baktığımızda psikolojik kriz yaratma en fazla kanserde yaşanır. 1960'lara kadar dünyada sessiz tutum egemendi. 1990'lardan sonra bu değişti. Ama yine de Batı'dan Doğu'ya doğru gidildikçe sessiz tutumun arttığını görürüz.

* Sizce söylenmeli mi?

Söylenmesi gerektiği prensip olarak kabul edilmeli, söylenilme süreci ve tarzı hastanın psikilojisine göre ayarlanmalı.

* Hasta kanser olduğunu öğrendikten sonra neler yaşayabiliyor?
İnkâr edebiliyor. Türkiye'de genelde sessiz inkâr oluyor. Ne doktor ne hasta o kelimeyi ağzına alıyor.

* Aileye söylenip hastaya söylenmemesi...
Bizde genelde aileye söyleniyor, hastaya söylenmiyor. Bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Rahmetli Sabancı'ya hastalığı söylenmemiş, ailesine söylenmiş. O potansiyeldeki bir insanın bilme hakkı vardır. Prensipte bilme hakkı önce hastadadır.

* Hasta ilk önce inkâr eder dediniz, bu aşamadan sonra nelerle karşılaşır?
Her kanserli hasta önce bir kriz yaşar. İnkâr da bu yüzdendir. Muhasebeler ortaya çıkar. Kanser aynı zamanda narsizme bir darbedir. İnkârdan sonra yaşanan ikinci aşama isyandır. "Allahım ben ne yaptım, neden ben" der kanserli hasta. Hasta, "Bedenim bana ihanet etti" düşüncesine kapılır. Kendi öz bedeniyle mücadeleye girer. Üçüncü aşama ise psikilojik pazarlıktır. "Beterin beteri varmış" durumu. Sonra depresif dönem gelir. En son süreç ise kabullenme sürecidir. Bu aşamaları büyük bir çoğunlukla her hasta yaşar.

* "Kişi öz bedeniyle mücadele eder" dediniz, bu hastaya nasıl bir süreç yaşatır?

Bu seven kişinin terki ya da ihanetine benzer. Kızgınlık, öfke, hesaplaşma yaşanır. Sevilen kişi nasıl egomuzun içindeyse, beden de öyledir. Bu yüzden öfke süreci başlar. Terk eden, ihanet eden eşe nasıl hem sevgi hem öfke varsa ve kendini suçlama da olursa, "ben ne yaptım, nerede hata yaptim" fikri kanser hastalarında da olur. Hastalara "takma kafayı" filan demeyiz. Duygular mutlaka ifade edilmelidir.

* Hastaların bir bölümü de kaderci olmuyor mu?

Kaderci kabullenişe giren hastalar vardır. Bazdan mücedeleci olur, bazıları kaçınır, inkâr eder, bazdan felaketçi, bazdan da bedenlerindeki her şeyi kanserle yorumlar. Kaderci kabulleniş sahibi olan insanların örtülü depresyon yaşadıklarını düşünüyorum. Bu kişiler tedaviyi bile reddebilirler. İnkârın arkasında ise panik vardır. Savaşma ruhu olan insanlar tedavi sürecine daha kolay adapte olurlar.

* Kanser doğrudan ölüm olgusunu çağrıştırıyor. Siz aslında bununla mücadele ediyorsunuz...
İlk çağrıştırdığı ölüm. Japon, Jameikalı hasta gördüm. Kanser tüm hastalarda ölümü çağrıştırır. Ama kanserli kişinin yaşı başı ve hayatla mücadele biçimi tedaviyi mutlaka etkiler.

* Kanserli hastalarda görülen psikiyatrik tedavi neyi değiştiriyor?
Bana gelen hastalarda, önceki beş yılına göre benden sonraki beş yılda eğer kayıp olmamışsa başarı ve mutluluk artıyor. Daha üretken, daha hoşgörülü insanlar haline geliyorlar. Yani ölümü Allah'a bırakıyoruz. Tüm krizlere rağmen hayata sıkı sarılıyoruz.

* Kanser tedavisindeki yöntemler kişinin hayatla bağlarını etkiliyor. Cildin kuruması, saçların dökülmesi, mide bulantıları gibi.

Elif Hanım, bir kere beynimiz vazgeçmedikçe bedenimiz vazgeçmez. Psikoloji ne kadar gerçekçi ve kişi ne kadar mücadeleciyse kişinin sağlığı o kadar iyi olur. Hastalarımdan tedavi olup sağlığına kavuşanlar arasında çalışmayan kadınların birçoğu çalışmaya başladı. Bazıları evlendi, bazıları ise iş hayatında daha başarılı oldu. O zamana kadar farketmedikleri özelliklerini keşfeden hastalar oluyor.

Yorumlar