Dr. İlhami Güneral'le yapılan söyleşiden...
Hazırlayan Nedim ATİLLA:
19. yüzyıl sonlarına doğru, bir Fransız cerrah ve biyologu Dr. Antoine Bechamp insan kanında çok küçük mikroorganizmalara rastladı. Mirozima diye adlandırdığı bu canlıların aynı zamanda pleomorfik yani değişik biyolojik koşullarda şekil ve hacim değiştirebilir tabiatta olduklarını gördü. Fakat o günkü teknoloji bu mikroplar hakkında daha geniş bilgi edinmesine yetmedi.
1920'lerde Kanadalı Dr. Glower ve Scrantonlu Dr. Clark birbiri ardından tüm kanser dokularında bir mikro-organizmanın olduğunu görmüşler ve 'Glower' organizmaları diye adlandırdıkları bu mikrobu at ve koyunlara aşılayarak elde ettikleri serumlarla kanserli hastalarda çok olumlu sonuçlar almışlardı.
Kanserin bu mikrop tarafından oluşturulduğu 1947'den itibaren ABD'de önce Dr. Virginia Livingston onun ardından da Gaston Naessens, Avusturyalı Dr. Franz Gerlach, Almanya'da Dr. Issel, İtalya'da Dr. Mori ve Dr. Clara Fonti tarafından deneylerle kanıtlandı.
Bugün tüm dünya kanser sanayinin dümen suyundaki tıp kuruluşları ve tabipler dışında kanseri bu hekimler basite indirgediler:
1-Kanser mikrobik ve sistemik bir hastalıktır.
2-Kanser ancak bağışıklık sisteminin gücünü yitirdiği koşullarda kendini gösterir. Bu bakımdan kansere bir bağışıklık sistemi hastalığı diyebiliriz.
3-Bağışıklık sisteminin de bilinen, klasik yorumu değişmiş, yerini tahrip ve tamir sistemine bırakmıştır.
Kanserden korkma, modası geçmiş tedaviden kork!
87 yaşında olmasına karşın en çok 55-60 yaşında gösteren Operatör Doktor ilhami Güneral, yakalandığı kanseri bilinen tedavi yöntemlerini reddederek, saçı dökülmeden, ağrı çekmeden, kıvranmadan, genç kalmayı başararak nasıl yendiğini AKŞAM'a anlattı...
Dostlarımız Sedef ve Muzaffer Tunçağ, bu yazı dizisinin kahramanı İlhami Güneral ve ailesiyle, Gölcük'ün o cennet köşelerinden biri olan villada bizi tanıştırdığında, bilinen ve gazeteciliğin getirdiği aceleciliğimizle Ödemişliler'in sevgili doktoruna peş peşe sorular sormaya başlamıştım bile.
Kendisi hakkında bize anlatılanlar doğru muydu, kansere kaç yaşında yakalanmıştı, yakalandığı bu hastalığı nasıl yenmişti? Yanıtlarının özetinde, 'her şeyi doğada aramak ve bulmak vardı' ilk gün iki saat kadar konuştuk, o kadar çok şey sormuştum ki, sonunda bana Arma Yayınları'ndan çıkan iki küçük kitabı armağan etmişti. Kitaplarının birinin kapağında 'Kanserden Korkma... Modası Geçmiş Tedaviden Kork' yazıyordu. Ancak İlhami Güneral'in anlattıklarının yanında kitaplarda yazılanlar hiçbir şeydi... Bu görüşmeyi bir yazı dizisi haline getirmeyi düşündüm hemen, AKŞAM'ın Genel Yayın Yönetmeni Sayın Ali Genç'e durumu anlattığımda onun da ilgisini çekti bu durum ve karşınıza bu yazı dizisi çıktı.
'Zaten kanserle yaşıyoruz'
Bir tıp hekimi ve ulaslararası alanda başarı kazanmış bir insan olarak size sormak istiyoruz. Kanserden korkmaya neden gerek yok?
• 50 yıldan beri değişik tür araştırmalar, birbirlerinden binlerce kilometre uzaktaki bilim adamlarının çalışmaları, yeni buluşlar, kanseri deşifre etti. Kanser basit bir enfeksiyondur, yani mikroptur. Her insanda, her hayvanda, bitkilerde bile, doğumdan ölüme kadar gelen bir sembians yani birlikte yaşama vardır. Bu mikrop bizimle birlikte doğuyor, bizimle birlikte yaşıyor, ama bu mikrop canlının bağışıklık sistemi şu veya bu sebeble zayıfladığı zaman, derhal patojen hale geliyor. Kanser mikrobunun diğerlerinden farkı değişken olması, yani 16 değişik şekle, 16 değişik formasyona girebilen, hatta virüsü taklit edecek kadar küçülebilen bir mikrop bu. Birçok araştırmacıyı da bu yüzden aldatabilen bir mikrop bu. Bu mikrop patojen hale gelince, vücudun en zayıf noktasında ur teşekkül ettirebiliyor. Uru, kanser olarak yorumlamak en yanıltıcı yorumdur. Çünkü ur, kanserin bir görüntüsüdür. Kanser insan vücudunda bir potansiyel olarak durmaktadır.
Kaç tür bağışıklık sisteminden söz edilebilir?
• İki tür bağışıklık sistemi var. Birisi ruhsal bağışıklık sistemidir, diğeri de fizyolojik yani bedensel. Ruhsal sistem fizyolojik sistem kadar önemlidir.
Sizin yaşadığınız olayda fizyolojik bir bozukluktan söz edilebilir mi, yoksa psikolojik sisteminizde bir bozukluk var mıydı?
• Benim öyküm 1992 yılında prostatımın büyümesi ile başladı... Uzun süre prostat büyümesinden şikayetçiydim. Buradaki doktor arkadaşlarım bana prostatı küçültecek ilaçlar verdiler, bazı tavsiyelerde bulundular. Şikayetlerim iyice artınca ben Ankara'ya gittim. Ankara'da yapılan tetkikler benim prostat kanseri olduğumu, kanserimin de en ilerlemiş safhada, 5.5 grat denilen noktada olduğunu ortaya çıkarmıştı. Kanser anatomi patolojik olarak değerlendiririliyor ve kanserin en ilerlemiş hali 5.5 grat veya 6 grattır. PSA değerim de 100 olmuştu. (PSA: Prostat kanseri ölçüsü) Yapılan tetkiklerde karın içindeki lenf bezlerimde de metastazlar görülmüştü.
'Radyoterapiyi reddettim'
Türkiye'de çare bulunanamadığı için mi Amerika'ya gitmeye karar verdiniz?
• Teşhisin konduğu üniversite hastanesindeki profesör bana, 'Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne gidin, orada çok iyi doktorlar var' dedi. Mutlaka radyoterapi yaptırmamı öğütledi. Ben meslek hayatımda radyoterapi ve kemoterapinin çevremdeki hastalara ne yaptığını, ne yapamadığını biliyordum...
Umutsuzluğa kapıldığınız oldu mu?
• Bana umut veren bir şey o an aklıma geldi ve umutlandım. 1986'da yayımlanan National Geografic Dergisi'nde 'Kanserle Savaş'ta yeni bir metoddan söz edilmişti. Hemen o dergiyi bulup yeniden okudum. Amerika'da uğradığım kitapçılarda bu dergide bahsedilen kitabı aradım bulamadım. Bu arada 'Kansere Karşı Zafer' adlı başka bir kitapla tanıştım. Bu kitabın referanslarını okudum. Kütüphanelerde ve kitapçılarda günlerce dolaşıp okuduktan sonra anladım ki, kanser basit bir enfeksiyondur ve bunun tedavisi de bütün enfeksiyonlar gibi mikroba karşı ve bir de zayıflayan bağışıklık sistemine karşı yapılacaktır.
Nasıl tedavi oldunuz? Nasıl iyileştiniz?
• İlaç sanayi ile işbirliği yapmayan, kemoterapi ve radyoterapiyi reddeden doktorların sayesinde. Otojen aşı denilen yöntemle iyileştim. Benim mikrobumdan aşı ürettiler ve beni iyileştirdiler. Daha sonra eşimden alınan kandan TNF denilen, 'tümör nekrosis faktör' araştırması yapıldı. Bu sistem karaciğerin kendisini yenileme gücünü artıran, bir nevi savunma sistemine katkı sağlayan bir yardımcıdır. TNF aslında insanın içinde yer alan sistem. Vücudun kanser olacağını hissettiği anda harekete geçiyor ve 'nekros' dediğimiz hareket başlıyor.
İki yıl içinde tamamen iyileştim
Hemen algılamak kolay değil, ama vücudun kendi kendini sigortası diyebiliriz galiba..
• Elbette öyle diyebiliriz. Bu nekros hadidesi çoğalıp da karaciğere fazla yüklenince başka bir faktör harekete geçiyor. Bu bütün insanlarda bulunan, ancak kanserlilerde bulunmayan bir faktör. Karaciğerin kendi kendine ürettiği sistem. Bana uygulanan tedavi buydu, karaciğerin ürettiği salgıları yeniden üretmemi sağladıkları komple bir tedaviydi bu. Her sağlıklı insanda bulunuyor. Benden alınan kanla otojen aşı üretildi, karımdan alınan kanla nekros sistem çalışmaya başladı.
Başka bir ilaç kullandınız mı?
• Kemoterapik anlamda soruyorsanız kesinlikle hayır, başta A vitamini olmak üzere çeşitli vitaminler kullandım sadece.
Tam olarak ne zaman iyileştiniz?
İki sene sonra tamamen iyileşmiştim.
İyileşmiş olarak hayata döndünüz ve bunları paylaşmak istediniz. Zaten bu yazı dizisinin hazırlanmasının kökeninde de sizin bu paylaşma arzunuz var...
• Hemen bildiklerimi, deneyimlerimi, başımdan geçenleri paylaşmak için kolları sıvadım. Bu konuda kitap yazdım, kitaplarım çok ilgi gördü. Şimdi başımı kaşıyamayacak kadar çok müracaat oluyor.
Kimler size geliyor?
• Klasik tedaviden bağrı yanan, artık bir şey yapamayacak duruma gelenler beni arıyorlar. Doktorların artık yapacak bir şey yok, eve götürün dediği hastalar geliyor ama benim bir koşulum var. Şayet hastaya kemoterapi uygulandıysa, yani daha da kötü duruma düşürüldüyse ben de yapacak bir şey yok diyorum. Benim istediğim hasta değil. Benim istediğim hekimlerin, akademisyenlerin, onkologların izzeti nefis meselesi yapmadan benimle bu bilgileri paylaşması gerek. Ben Türkiye'de yaşayan bütün kanserlileri tedavi edemem ama Türkiye'de yaşayan kanserlilerin yüzde 80'ini kurtarabilecek bazı veriler var. Bu teyid edilmiş durumda.
Teyid edilen bilgiler nelerdir efendim?
• Bu hastalık bir mikrop hastalığıdır ve mikrop nasıl tedavi ediliyorsa öyle edilebilir. İşin bir başka garip tarafı ise, bir hastanın hasta olduğunda en çok güvenmesi gereken şey kendi bağışıklık sistemidir. Halbuki kemoterapi de, radyoterapi de bağışıklık sistemini yok ediyor ve ben bu tür hastaların tedavisini kabul etmiyorum.
Sizinle neden uzlaşmıyorlar acaba?
• 'Nasıl olur da Ödemişli bir doktor böyle şeyler söyleyebilir. Nasıl olur da bizim bilgilerimize ters düşer? Onu mu dinleyeceğiz?' diye düşünüyorlar herhalde. Bu şeref bana ait değildir, ben sadece nakledebiliyorum.
Hastalıkla ilgili öncelikli öneriniz nedir?
# Bu hastalığa yakalanmamak için öncelikle sigarayı unutun! Sonra da stresten uzak durun ve bol bol egsersiz yapın..
Hazırlayan Nedim ATİLLA:
19. yüzyıl sonlarına doğru, bir Fransız cerrah ve biyologu Dr. Antoine Bechamp insan kanında çok küçük mikroorganizmalara rastladı. Mirozima diye adlandırdığı bu canlıların aynı zamanda pleomorfik yani değişik biyolojik koşullarda şekil ve hacim değiştirebilir tabiatta olduklarını gördü. Fakat o günkü teknoloji bu mikroplar hakkında daha geniş bilgi edinmesine yetmedi.
1920'lerde Kanadalı Dr. Glower ve Scrantonlu Dr. Clark birbiri ardından tüm kanser dokularında bir mikro-organizmanın olduğunu görmüşler ve 'Glower' organizmaları diye adlandırdıkları bu mikrobu at ve koyunlara aşılayarak elde ettikleri serumlarla kanserli hastalarda çok olumlu sonuçlar almışlardı.
Kanserin bu mikrop tarafından oluşturulduğu 1947'den itibaren ABD'de önce Dr. Virginia Livingston onun ardından da Gaston Naessens, Avusturyalı Dr. Franz Gerlach, Almanya'da Dr. Issel, İtalya'da Dr. Mori ve Dr. Clara Fonti tarafından deneylerle kanıtlandı.
Bugün tüm dünya kanser sanayinin dümen suyundaki tıp kuruluşları ve tabipler dışında kanseri bu hekimler basite indirgediler:
1-Kanser mikrobik ve sistemik bir hastalıktır.
2-Kanser ancak bağışıklık sisteminin gücünü yitirdiği koşullarda kendini gösterir. Bu bakımdan kansere bir bağışıklık sistemi hastalığı diyebiliriz.
3-Bağışıklık sisteminin de bilinen, klasik yorumu değişmiş, yerini tahrip ve tamir sistemine bırakmıştır.
Kanserden korkma, modası geçmiş tedaviden kork!
87 yaşında olmasına karşın en çok 55-60 yaşında gösteren Operatör Doktor ilhami Güneral, yakalandığı kanseri bilinen tedavi yöntemlerini reddederek, saçı dökülmeden, ağrı çekmeden, kıvranmadan, genç kalmayı başararak nasıl yendiğini AKŞAM'a anlattı...
Dostlarımız Sedef ve Muzaffer Tunçağ, bu yazı dizisinin kahramanı İlhami Güneral ve ailesiyle, Gölcük'ün o cennet köşelerinden biri olan villada bizi tanıştırdığında, bilinen ve gazeteciliğin getirdiği aceleciliğimizle Ödemişliler'in sevgili doktoruna peş peşe sorular sormaya başlamıştım bile.
Kendisi hakkında bize anlatılanlar doğru muydu, kansere kaç yaşında yakalanmıştı, yakalandığı bu hastalığı nasıl yenmişti? Yanıtlarının özetinde, 'her şeyi doğada aramak ve bulmak vardı' ilk gün iki saat kadar konuştuk, o kadar çok şey sormuştum ki, sonunda bana Arma Yayınları'ndan çıkan iki küçük kitabı armağan etmişti. Kitaplarının birinin kapağında 'Kanserden Korkma... Modası Geçmiş Tedaviden Kork' yazıyordu. Ancak İlhami Güneral'in anlattıklarının yanında kitaplarda yazılanlar hiçbir şeydi... Bu görüşmeyi bir yazı dizisi haline getirmeyi düşündüm hemen, AKŞAM'ın Genel Yayın Yönetmeni Sayın Ali Genç'e durumu anlattığımda onun da ilgisini çekti bu durum ve karşınıza bu yazı dizisi çıktı.
'Zaten kanserle yaşıyoruz'
Bir tıp hekimi ve ulaslararası alanda başarı kazanmış bir insan olarak size sormak istiyoruz. Kanserden korkmaya neden gerek yok?
• 50 yıldan beri değişik tür araştırmalar, birbirlerinden binlerce kilometre uzaktaki bilim adamlarının çalışmaları, yeni buluşlar, kanseri deşifre etti. Kanser basit bir enfeksiyondur, yani mikroptur. Her insanda, her hayvanda, bitkilerde bile, doğumdan ölüme kadar gelen bir sembians yani birlikte yaşama vardır. Bu mikrop bizimle birlikte doğuyor, bizimle birlikte yaşıyor, ama bu mikrop canlının bağışıklık sistemi şu veya bu sebeble zayıfladığı zaman, derhal patojen hale geliyor. Kanser mikrobunun diğerlerinden farkı değişken olması, yani 16 değişik şekle, 16 değişik formasyona girebilen, hatta virüsü taklit edecek kadar küçülebilen bir mikrop bu. Birçok araştırmacıyı da bu yüzden aldatabilen bir mikrop bu. Bu mikrop patojen hale gelince, vücudun en zayıf noktasında ur teşekkül ettirebiliyor. Uru, kanser olarak yorumlamak en yanıltıcı yorumdur. Çünkü ur, kanserin bir görüntüsüdür. Kanser insan vücudunda bir potansiyel olarak durmaktadır.
Kaç tür bağışıklık sisteminden söz edilebilir?
• İki tür bağışıklık sistemi var. Birisi ruhsal bağışıklık sistemidir, diğeri de fizyolojik yani bedensel. Ruhsal sistem fizyolojik sistem kadar önemlidir.
Sizin yaşadığınız olayda fizyolojik bir bozukluktan söz edilebilir mi, yoksa psikolojik sisteminizde bir bozukluk var mıydı?
• Benim öyküm 1992 yılında prostatımın büyümesi ile başladı... Uzun süre prostat büyümesinden şikayetçiydim. Buradaki doktor arkadaşlarım bana prostatı küçültecek ilaçlar verdiler, bazı tavsiyelerde bulundular. Şikayetlerim iyice artınca ben Ankara'ya gittim. Ankara'da yapılan tetkikler benim prostat kanseri olduğumu, kanserimin de en ilerlemiş safhada, 5.5 grat denilen noktada olduğunu ortaya çıkarmıştı. Kanser anatomi patolojik olarak değerlendiririliyor ve kanserin en ilerlemiş hali 5.5 grat veya 6 grattır. PSA değerim de 100 olmuştu. (PSA: Prostat kanseri ölçüsü) Yapılan tetkiklerde karın içindeki lenf bezlerimde de metastazlar görülmüştü.
'Radyoterapiyi reddettim'
Türkiye'de çare bulunanamadığı için mi Amerika'ya gitmeye karar verdiniz?
• Teşhisin konduğu üniversite hastanesindeki profesör bana, 'Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne gidin, orada çok iyi doktorlar var' dedi. Mutlaka radyoterapi yaptırmamı öğütledi. Ben meslek hayatımda radyoterapi ve kemoterapinin çevremdeki hastalara ne yaptığını, ne yapamadığını biliyordum...
Umutsuzluğa kapıldığınız oldu mu?
• Bana umut veren bir şey o an aklıma geldi ve umutlandım. 1986'da yayımlanan National Geografic Dergisi'nde 'Kanserle Savaş'ta yeni bir metoddan söz edilmişti. Hemen o dergiyi bulup yeniden okudum. Amerika'da uğradığım kitapçılarda bu dergide bahsedilen kitabı aradım bulamadım. Bu arada 'Kansere Karşı Zafer' adlı başka bir kitapla tanıştım. Bu kitabın referanslarını okudum. Kütüphanelerde ve kitapçılarda günlerce dolaşıp okuduktan sonra anladım ki, kanser basit bir enfeksiyondur ve bunun tedavisi de bütün enfeksiyonlar gibi mikroba karşı ve bir de zayıflayan bağışıklık sistemine karşı yapılacaktır.
Nasıl tedavi oldunuz? Nasıl iyileştiniz?
• İlaç sanayi ile işbirliği yapmayan, kemoterapi ve radyoterapiyi reddeden doktorların sayesinde. Otojen aşı denilen yöntemle iyileştim. Benim mikrobumdan aşı ürettiler ve beni iyileştirdiler. Daha sonra eşimden alınan kandan TNF denilen, 'tümör nekrosis faktör' araştırması yapıldı. Bu sistem karaciğerin kendisini yenileme gücünü artıran, bir nevi savunma sistemine katkı sağlayan bir yardımcıdır. TNF aslında insanın içinde yer alan sistem. Vücudun kanser olacağını hissettiği anda harekete geçiyor ve 'nekros' dediğimiz hareket başlıyor.
İki yıl içinde tamamen iyileştim
Hemen algılamak kolay değil, ama vücudun kendi kendini sigortası diyebiliriz galiba..
• Elbette öyle diyebiliriz. Bu nekros hadidesi çoğalıp da karaciğere fazla yüklenince başka bir faktör harekete geçiyor. Bu bütün insanlarda bulunan, ancak kanserlilerde bulunmayan bir faktör. Karaciğerin kendi kendine ürettiği sistem. Bana uygulanan tedavi buydu, karaciğerin ürettiği salgıları yeniden üretmemi sağladıkları komple bir tedaviydi bu. Her sağlıklı insanda bulunuyor. Benden alınan kanla otojen aşı üretildi, karımdan alınan kanla nekros sistem çalışmaya başladı.
Başka bir ilaç kullandınız mı?
• Kemoterapik anlamda soruyorsanız kesinlikle hayır, başta A vitamini olmak üzere çeşitli vitaminler kullandım sadece.
Tam olarak ne zaman iyileştiniz?
İki sene sonra tamamen iyileşmiştim.
İyileşmiş olarak hayata döndünüz ve bunları paylaşmak istediniz. Zaten bu yazı dizisinin hazırlanmasının kökeninde de sizin bu paylaşma arzunuz var...
• Hemen bildiklerimi, deneyimlerimi, başımdan geçenleri paylaşmak için kolları sıvadım. Bu konuda kitap yazdım, kitaplarım çok ilgi gördü. Şimdi başımı kaşıyamayacak kadar çok müracaat oluyor.
Kimler size geliyor?
• Klasik tedaviden bağrı yanan, artık bir şey yapamayacak duruma gelenler beni arıyorlar. Doktorların artık yapacak bir şey yok, eve götürün dediği hastalar geliyor ama benim bir koşulum var. Şayet hastaya kemoterapi uygulandıysa, yani daha da kötü duruma düşürüldüyse ben de yapacak bir şey yok diyorum. Benim istediğim hasta değil. Benim istediğim hekimlerin, akademisyenlerin, onkologların izzeti nefis meselesi yapmadan benimle bu bilgileri paylaşması gerek. Ben Türkiye'de yaşayan bütün kanserlileri tedavi edemem ama Türkiye'de yaşayan kanserlilerin yüzde 80'ini kurtarabilecek bazı veriler var. Bu teyid edilmiş durumda.
Teyid edilen bilgiler nelerdir efendim?
• Bu hastalık bir mikrop hastalığıdır ve mikrop nasıl tedavi ediliyorsa öyle edilebilir. İşin bir başka garip tarafı ise, bir hastanın hasta olduğunda en çok güvenmesi gereken şey kendi bağışıklık sistemidir. Halbuki kemoterapi de, radyoterapi de bağışıklık sistemini yok ediyor ve ben bu tür hastaların tedavisini kabul etmiyorum.
Sizinle neden uzlaşmıyorlar acaba?
• 'Nasıl olur da Ödemişli bir doktor böyle şeyler söyleyebilir. Nasıl olur da bizim bilgilerimize ters düşer? Onu mu dinleyeceğiz?' diye düşünüyorlar herhalde. Bu şeref bana ait değildir, ben sadece nakledebiliyorum.
Hastalıkla ilgili öncelikli öneriniz nedir?
# Bu hastalığa yakalanmamak için öncelikle sigarayı unutun! Sonra da stresten uzak durun ve bol bol egsersiz yapın..
Yorumlar